27 Eylül 2009 Pazar

kek,kış,havuç

Bugün bir sürü şeftalinin çekirdeklerini çıkardım ve kışın komposto olsunlar diye buzdolabına attım. Şimdi de canım havuçlu kek yapmak istiyor, ama ne bi tarifim var ne de havucum..Kış geliyor zaten telaşsızım,mutsuzum..Sezen Aksu bu şehre konsere geldiği zaman yaz biterdi, anlardım. Ama haberler dedi ki Sezen Aksu son konserini vermiş İstanbul'da, gelmeyecekmiş buraya..O zaman kış da gelmese, yaz da bitmese mesela? Zaten kış bu şehire geldi, yoktu 1 hafta önce olduğum şehirde.. Hem yaz niye azdır da kış çok? Ben kış çocuğuysam neden sevmiyorum kışı? Havuç istiyorum, bir de cevizle tarçın..Onlar da yokmuş unutmuşum. Kek işi bu gecelik yattı.

6 Haziran 2009 Cumartesi

yaz yaz bir kenara..

uzuun çook uzun bir aradan sonra yazmak geldi içimden..zaman yoktu yazamadım hiç..zaman olmaması durumundan şikayetçiyim artık..sürekli söylenen biri olmak istemediğimden hiç "çok yoruluyorum bıktım artık" demek istemezdim gerçekten öyle olsa da..hoş ben yine sürekli söyleniyor oluyorum bazılarının gözünde..bazen herşey gözümde büyüyor..üstümü giyinmeye bile üşeniyorum..Neyse bırakalım bu karamsar halleri şimdilik bir kenara, belki oradan kaldırmaya da üşenirim geri almam üstüme..

Neler oldu bu zaman içinde..Sanki hayatım tamamen değişmiş gibi davranıyor herkes ama değişen de birşey yok anlamadım ben bu işi:) O kadar çabuk uyum sağlıyorum ki her yeni şeye..sadece önce bir hüzün kaplıyor her yeni başlayana olan gibi, sonra yeniden aynı ben oluyorum...

Onca zmaan sonra beklediğim yazı bu değildi..Ama üzüldüm çok birşeye, sonra yazı yazasım geldi üzüldüğüm o şeyin etrafında dolanıp ona gelemeyen bir yazı..Oysa coşkuyla heyecanla anlatacaklarım vardı, yazık oldu...Yine başladı üç noktalı cümleler ona da sinir oldum..

Eski bir dost istedim birden, hani görmediğim ne zamandır, ne yaptık hayat nasıl geçiyor olmasın konuşmanın konusu..gündelik konuşmalar olsun işte..havalar ısındı, çay çok güzel olmuş ah bi de yanındakileri yiyebilsem kilolar olmasa gibi işte..sevdiğim bir şiiri yazmıştım ya biryere onun altına "yaşlılık belirtisi" demiş en sevdiklerimden biri..doğru yaşlanıyoruz..bedenimden önce yaşlanıyor gibiyim ben..gerçi merdiven çıkarken "of" ve "puf" larım da bedenin de yaşlandığını gösteriyor..bedenin..bedenimin..ben daha 26 yıldır burdayım oysa ki..

Şimdi canlanma vaktidir ve de bu abuk yazının sonlanma vakti..üzgünüm yaz diyenler için anlamayacaklar birşey..yaz diyen de bir kişi ya olsun..sen yorma hiç kafanı birşey olduğu yok dellendim ben:)

Öperim, iyi haftasonları dilerim...

1 Mart 2009 Pazar


Şu an acıdan dudaklarım yanıyor...Bu saatte annemin getirdiği noodle ı hüpletirsem böyle olur işte! Hayatımda yediğim en acı şey bu ki ben acı severim! Acısı dinsin diye kaşar peyniri, salatalık ve bisküvi yedim yok geçmiyor! Her neyse...Dünyanın en acı şeyi üstüne dünyanın en tatlı süprizinden bahsedebilirim. Canım arkadaşlarım bana çok güzel bir gece hazırlamışlar, bekarlığa daha güzel veda edemezdim sanırım. O kadar çok oynadım o kadar çok güldüm ki...Bütün haftanın stresini bir güzel attım oh be! Yan masamızdaki ikiz annelerinin geçmiş olsun dileklerine rağmen ben evlenmekten vazgeçmiyorum, korkulacak birşey yok, bekarlığa veda ettim bile, güle güle! Bügünse bütün gün ev temizledim canım pıncımı da çok yordum. Ev temizlemekten de bu kadar keyif aldığımı hatırlamıyorum. İnsanın kendi emeğiyle yaptıkları, bütün yorgunluklara rağmen pek keyifli oluyor! Bu arada bütün yazılarım bu koşuşturmam üstüne oluyor, bundan da sıkılmaya başladım sanırım. O yüzden kısa kesmeli en iyisi!

27 Şubat 2009 Cuma

mecburen mecburen

çook işim var..sürekli bunu demekten bıktım ama sürekli liste yapıyorum, buraya parantez açmak istiyorum ki ben plan, liste yapmaktan nefret eden bir insanım...üstelik liste sürekli çoğalıyor..başka konuştuğum bir konu yokmuş gibi geliyor ve bu da rahatsız ediyor beni..ama aslında göstermesem de ben cidden heycanlı ve de stresliyim..oluruna bırakmalı ama değil mi? zaten olacak şurda ne kaldı:) hem şu an sorunsuz herşey, rahat bir uyku çekebilirim..ya da gezilecek yerlerin, yenilecek yemeklerin listesini mi yapsam..en azından zevkli bir liste, hem böylece belki liste yapmasını da severim, hatta bir ajanda bile alabilirim kendime..güzel fikir!

19 Şubat 2009 Perşembe

??????

  • Yarın elbise giysem üşür müyüm?
  • Saçım ve duvağım güzel olacak mı?
  • 2 haftada zayıflama ihtimalim nedir?
  • Yarın sabah kaçta kalksam?
  • Balayı yeri bulabilcek miyiz? Hatta balayına gidebilcek miyiz??
  • Davetiye vermek niye bu kadar zor? Ya da niye ben bu kadar zorlanıyorum??
  • Niye bütün endişelerim ve sorularım düğün hazırlıkları ile ilgili???
Sevgili arkadaşım Merve'yi sorularımla daha fazla bunaltmamak için buraya yazıyım dedim bütün bu sorularımı...Merveee buradan da cevaplayabilirsin:)

13 Şubat 2009 Cuma

Kalbim ellerim kadar küçük değil!!

Bu gece sabaha kadar uyumamak istiyorum. Sabah da uyumak istemiyorum hatta. Bütün yapamadıklarımı bu gece yapmak istiyorum. Ama bilgisayarın başından kalkıp da birşey yapmaya üşeniyorum. Sürekli liste yapmaktan bıktım. Listeyi azaltamamaktan da...Bu hafta çook işler hallettim yine ama daha çoook bekleyen iş var...Sürekli başkalarını düşünmekten vazgeçmeyi diliyorum. Biraz bencil olmayı..Herkesi aynı anda mutlu edemem bunu kabul etmem gerek. Ama onların mutluluğu benim mutuluğum değil midir? Bir de şöyle birşey farkettim. Ben hayatımdaki çok değer verdiğim,çok sevdiğim insanlardansa daha az önemsediğim insanlara daha iyi davranıyorum. Onların memnuniyetini daha önemsiyorum. En yakınımdakileri kırmazmışım gibi düşünüyorum ya da onları sürekli memnun etmeme gerek yokmuş gibi. İnsan en yakınındakine en rahat kızabiliyor bence. Nazının geçiceğini biliyor. Birinin sana kırılması seni önemsediğini gösteriyor aslında. Nereden geldim ben buraya...Ne komik, hiç şu an öyle bir durumda da değilim aslında. Memnun etme meselesinden geldim, buldum. Stadyumda evlensek memnun edebilir miyiz herkesi acaba? 1000 kişi çağırabiliriz o zaman:) Babam da şarkı söyler..Haha o zaman eminim herkes nerede, ne şartta olursa çok eğlenir zaten:)

Not: Ben üzerinde kalp deseni olan şeyleri pek sevmem. Ama bu kalbi çok sevmişim ki fotoğrafını çekmişim. Şimdi de sevdim. Sanki böyle kocaman bir kalbim var ama kimse kalbimin o kadar büyük olduğunu bilmiyor gibi geliyor. Kalbim ellerim kadar küçük değil...Evet, gerçekten değil..

9 Şubat 2009 Pazartesi

sakar tay

Bugün işte düştüm. Hatta düşmedim, resmen uçtum. Yerler yeni silinmiş, ben tabi acele acele koşuşturuyordum her zamanki gibi, kendimi bir anda yerde, elimdeki pastayı da yönetmenimin masasında buldum "ayyy" çığlığıyla birlikte! Az bir farkla yüzünü ıskalamışım. Sağ tarafımda duran sandalye de koltuk altıma girmiş vaziyette bu arada. Manzarayı siz düşünün! Bir yandan ağlıyorum ağrıdan, bir yandan da durumu düşünüp gülüyorum. Hatta yüzümü yıkamaya gittiğimde kahkahalarla güldüm kendime, ağrayan yerlerim daha bir ağrıdı tabi. Bu olaydan birkaç saat sonra eve geldim, duşa giriyim de sıcak su ağrılarımı hafifletsin diye düşündüm. Ama olan oldu, bu sefer de duştan çıkarken yine ıslak zemin sağolsun sol tarafımın üstüne düştüm. Üstüne bir de kafamı da çarptım. Artık gerçekten gülecek halim kalmadı, hem de hiç komik değildi bu sefer ki. Ama birkaç saat içinde üstüste iki kere düşmek komik birşey heralde:) Ben zaten düşene çok gülerim, kendim düşünce de gülüyorum:) Herkes nazar değdi sana dedi ama bence bu nazar mazar değil, sakarlık ya da aptallık sadece:)

6 Şubat 2009 Cuma

mmmmmmm

Yazımı yazıp yolladıktan sonra okuyorum ben. Yayınlamadan önce değil yani. Şimdi okurken de başlıktaki "mmmmmmm" ların yanyana "ı n ı n ı n" diye gözüktüğünü farkettim de pek hoşuma gitti. Inının ınının ının der gibi, ne güzel!

Aman tanrımm seni öldürmem lazımmmmm

Elim ayağıma dolaşmış vaziyette. Kızlarla olan günümüze bile katılacak vaktim yok ki en sevdiğim aktivitedir kendisi. Cumartesi akşamı hoş sohbet yanında soğuk bira bir de patates istiyorum. Şarap ve peynir de olabilir bu. Gevşemeye ihtiyacım var. Ya da geçen hafta yapamadığım pazar kahvaltısı da olur. Hayal ettiğim şey bu kadar basit işte. Zaman yaratalım buna nolur nolur nolur! Şimdi ise film izlemek istiyorum ama erken de kalkmam lazım. En büyük çıkmazım bu olsun yeter ki, değil mi? Ama yok ben yetinmem bana dert etcek birşey lazım. Bunu bile dert edebilirim kendime. Kendimde bunu bir süreliğine değiştirsem keşke. Olmalı mı olmamalı mı? Bilemedim cevabı. Ama ben değişmezsem ben olamam ki...Rüyamda gördüğüm sayılar bana 6 lira kazandırdı:) Hatta gördüğüm bütün sayıları aynı yerde oynasam 4000 lira kazandıracaktı. Ben 6 bilmek de istemem zaten. Çok param olmasın, parayı ne yapcağımı bilemem, birşey yapmak da istemem zaten. Gerçekten. Neyse şimdi şu an dünyamın en önemli meselesini düşünmem lazım. Tercihimi yapmalıyım. Film mi uyku mu?

5 Şubat 2009 Perşembe

Hominide gırtlak!

    Dün gece rüyamda bloga yazı yazıyordum. "Benim bir zamanlar bir blogum vardı" diye başlıyordu cümle. Demek o kadar üzülmüşüm yazamıyorum diye de rüyalarıma girmiş. Hani kendime karşı bir sorumluluğum gibi sanki buraya yazı yazmak. Ama ne yapayım dedim ya hayat çok hızlı gidiyor ben yetişemiyorum diye. Ne yaptım ben iki haftadır diye soruyorum kendime. Cevap geliyor şu şekilde:
    • Koşturdum durdum.
    • Kafamda binbir düşünce, düşündüm durdum.
    • Birsürü iş hallettim.
    • Gezdim tozdum.
    • Yedim, izledim.
    • Evimde kalamadım pek, evimi özledim.
    • Bugün Akman'da tek başıma sosisli sandviç yiyip limonata içerken ne kadar mutlu olduğumu düşündüm.
    • Abuk sabuk testler yaptım. Hangi şehirmişim onu öğrendim. İstanbul 'muşum ben. Oysa ki ben İstanbul'dan korkarım, heycanlandırır beni. Ama çok severim, hayran bıraktırır kendine. Çok da nefret ederim bazen, yorar beni. Çok yakınımda aslında ama çok uzak gelir bana. Kendim hakkında da böyle hissediyorum belki de. Ya da başkalarında aynı hisleri uyandırır mıyım acaba? Merak ettim.
    • Sinirlendim.
    • Utanma hastalığım tuttu yine TV izlerken.
    • Mutluluktan, duygu yoğunluğundan gözlerim doldu (en yakınlarımdan biri daha nişanlandı).
    • Telefonuma çok güzel şarkılar yükledim. Artık "o" arayınca "you are just too good to be true" diyor Frank Sinatra. O da diyor mu bilmem:) Bir de sabahları "mecburen" le uyanıyorum. "Oh sesleri OF olunca" derkenMFÖ, OF la beraber benim sesim giriyor devreye:)
    • Çok özlediğim çok sevdiğim iki kişiyi gördüm, dünyalar benim oldu.
    • Dünyanın en minicik, en tatlı bebeğini gördüm.
    • Odamı topladım sonunda! Ruhum rahatladı gerçekten!
    • Dansettim, göbek attım, ankara havası oynadım, tango yaptığımı hayal ettim:)
    • Çok güzel yemekler yedim, yanında rakı içtim muhabbetiyle beraber.
    • Saçımı kestirdim, ilk defa ortadan ayırdım, değişik bir fön çektirdim ve de çok beğendim.
    • Rüyamda sayısal loto oynadığımı görüp, gerçekte de oynamam gerektiğine karar verip, hayatımda 2. defa sayısal loto oynadım. Şans topu da olabilir adı, ne olduğunu hatırlamıyorum. Hatta utanıp parasını bile veremedim:)
    Ve bu yazıyı yazarken tam 4 kere telefonum,1 kere de kapı çaldı. Hevesim de kursağımda kaldı!

    24 Ocak 2009 Cumartesi

    Bu aralar...


    Hayat o kadar hızlı akıyor ki...Ben sanki sürekli ardından koşuyorum, yetişmeye çalışıyorum ona...Günler çok çabuk geçiyor, bir bakıyorum haftanın sonu gelmiş sonra o haftanın sonu da acaip çabuk geçiyor ve yeniden haftanın başı..Hani sonu daha yavaş geçse bir şikayetim olmayacak ama böyle cidden olmuyor:) Kitap okuyayım diyorum, onu okurken başka şeyleri kaçırıyormuşum gibi geliyo, bırakıyorum başka bir şeye atlıyorum bu sefer daha başka şeyler kaçıyor.Bakıyorum sonuçta hiçbirşey yapmamışım, günler geçmiş gitmiş. Böyle durdursam zamanı bir nefes alsam bir dinlensem de yarışa daha güçlü başlasam...Ama yok fırsat olmuyor!
    Şu üstteki manzaraya bakıp iç geçiriyorum sürekli. Hatta iş arkadaşımla bilgisayarımızın (evet bir bilgisayarı paylaşıyoruz, hmm çok mu acayip??) arka planını bu fotoğraf yaptık. Birden karşımıza çıkınca neredeyiz biz napıyoruz burada moduna giriyoruz ama hayat (!) hemen öne geçiyor. Gerçi ben iki-üç ay sonra oralarda olacağımı düşlüyorum ama izin hakkım çok az olacağından mümkün olmayacak herhalde. Olsun ben çok güzel yerler keşfettim oralara gidip bu açığı kapatıcam. Buradan ilgililere duyurulur:)

    Not: Şu üstteki fotoğraf için "bora bora" yazıyoruz google a sonra görsellere basıyoruz, bu ve daha fazlası, daha acı çektireni, daha kıskandıranı karşımıza çıkıyor. Gerçi ben sıkılırım orada 1 haftadan sonra hıh (buna da züğürt tesellisi diyoruz)!

    19 Ocak 2009 Pazartesi

    Güvercin

    Nasıl olur da bir insan hiç tanımadığı masum birinin ölümünden hatta öldürülmesinden "zevk" alabilir? İnsan diyebilir miyiz ona? Ve ben üzülmekten, kızmaktan başka birşey neden yapamıyorum? Sürekli hayata, kendime karşı sorularım var işte böyle..Sorgulamayı bırakabilir miyim bir gün bilmiyorum...Bırakmak da istemiyorum sanırım...

    Ne kadar üzücü bir gün olsa da bugün güzel şeylerin de varlığını anımsadığım anlar oldu. Çok yakınımdan çok güzel bir e-mail aldım. O yazmamış ama duygularını bu kadar güzel dile getiremezdi başka hiçbir yazı. "30'undan sonra yapamadığın tek şey: Dostluk" yazının başlığı. Belki size de gelmiştir okumuşsunuzdur. Ne zamandır dostluk, sevgi, aşk üstüne yazılmış klişe forward maillere benzemeyen bir yazı okumamıştım. Belki de klişedir yine de ama bana öyle gelmemiştir. Gerçekten hayatta kendimi şanslı hissettiğim konulardan birisidir dostlarım, arkadaş çevrem. Yanlarında hala lisedeymişim gibi hissedebildiğim için, kendimi hiç saklamadan gösterebildiğim için, onlarla beraber istediğim kadar saçmalayabildiğim için, hayatım onlarla daha anlamlı olduğu için, zor anları atlatabilmenin tek yolunun onlar olduğunu bildiğim için onları çok seviyorum! Daha bir sürü neden sayabilirim tabi ki.. İpek Ongun tadında bir yazı oldu bu ama ben sanırım birini sevdiğimi çok utanarak ne diyeceğimi bilemeyerek söyleyebiliyorum, hatta yazabiliyorum sadece:) Hatta lise yıllarından beri sakladığım kolimde duran, birbirimize sürekli hastalıklı bir şekilde bunu ifade ettiğimiz mektuplar da bunun en güzel göstergesidir:) Seviyorum sizi, iyi ki varsınız!

    14 Ocak 2009 Çarşamba

    En güzel hediye hayat!

    Başlıkta yer alan, sabah şekerleri kıvamındaki sözü bugün bir yerde görmüştüm ama hatırlayamıyorum ama bütün gün aynen bu modda dolaştım. Bugün hava ne güzeldi değil mi? Ya da ben mi güzel hissettim ki..Öğle tatilinde kalabalık bir caddede yürüme şansım olduğu için çok mutlu oldum bugün. Aldığım çikolatalar tek kelimeyle mükemmel çıktı diye de çok mutlu oldum. Sonra, bir sürü kitap aldım kendime, onlar için de çok mutlu hissettim diyeceğim ve baygınlık geçirmenize neden olacağım biliyorum:) Ama bugün mutlu hissetme günüm. Sürekli söylenen, insanların ruhunu emen -bir nevi duygusal vampir- bir insana dönüştüğümü düşünüyorum son günlerde. Şimdi beni tanıyanlar "Sadece son günlerde mi??" diye düşünebilir tabi:) Ama sürekli söylenebilme olasılığımın yüksek olduğu durumlarla karşılaşıyorum gerçekten, yoksa uydurmuyorum ben.

    Bu kadar mutlu geçen günümün akşam vakitlerinde ne oldu mesela hemen söyleyeyim. Çok severek aldığım (aa bu da mutlu olduğum durumlardan biriydi unutmuşum), eve gelirken yol boyunca kafamda bir sürü kombinasyonunu yaptığım pantolonlarımın biraz, hatta 1 beden kadar bana dar olduğunu farkettim. Annem çok eğlendi bu durumla, aa kocaman p.p.n varmış senin, nasıl aldın bunları diyerek kahkahalar attı. Ama orada tam olmuştu, aynaları da göz yanıltıcı değildi, hem sevgili Merve o tür aynaların çok pahalı olduğunu heryerde olamayacağını söylemişti. İşte bu tür yakınmaları yapmamam mümkün mü? Dikkat ederseniz asla kilo vermeliyim ondan bu pantolonlar olmadı diye bir çıkarımda bulunmuyorum. Ondan niyeyse hiç şikayet etmiyorum. Artık kilolarımla yaşamayı seviyorum demek ki:) Yazık bana ama her zaman şu yukarıdaki fotoğraftaki sarışın kız ben oluyorum. Diğeri gibi gıcıklık yapmak istiyorum ben oysa ki:)

    8 Ocak 2009 Perşembe

    "..."

    Şiir sevmezdim ben eskiden ya da öyle sanırdım. Bir Nazımı bilirdim, onunkileri sevdiğim için şiir yazmıyormuş gibi gelirdi sanki o...Seviyorum ya, ben toz konduramam birini sevdim mi...Her yaptığı her söylediği güzeldir ben seviyorsam, hakkında kötü söz diyen olursa sanki bana söylenmiş gibi kırılırım, savunmaya geçerim...Neyse dedim ya şiir sevmez sanıyordum kendimi, sonra başkalarını da keşfettim...Anladım ki seviyormuşum ben duygu kokan her sözü..Özdemir Asaf mesela..Bugün de bütün gün aklımdaydı dizeleri. Bir insan nasıl bu kadar güzel kelime oyunları yapar, nasıl bu kadar az sözle bu kadar yoğun duygular anlatır şaşırıyorum her okuduğumda..Bugün daha önce okumadığım

    "bir bakmışsın saat üç
    bir bakmışsın saat hiç"

    dizesiyle karşılaştım da oradan geldim buraya..Ama en meşhurlarından biri " yalnızlık paylaşılmaz paylaşılırsa yalnızlık olmaz" vardır ya ona katılmıyorum pek...Bir şarkı sözünün dediği gibi "bu yalnızlığı bir başına taşırken olmuyor" ...Evet yalnızlık biriyle beraber de taşınabilir, paylaşılabilir yani..hatta paylaşılırsa daha kolay olur hayat o zaman..tek başına taşınmamalı işte bu yüzden...

    5 Ocak 2009 Pazartesi

    Zaman zaman...

    Bütün gün sıcacık yatağıma uzanıp bir roman okumanın hayalini kurmuşken, o sıcacık yatağa yatıp romanın kapağını açınca aslında onun bir söyleşi olduğunu keşfetmem ne kadar sinir bozucu anlatamam!! Yatağımdan bile soğudum farkederseniz. Üçüncü tekil şahsa ait artık benim için o yatak ve roman. Sürekli hakkında hiçbirşey bilmediğim kitaplar alırsan sonu böyle olur işte. Okumayacağım o kitabı. Küstüm. Ben roman okumak istiyorum. Böyle bir solukta okunacak bir roman...Pembe dizi bile olabilir...İçinde kaybolayım yeter. Bir de şimdi düşündüm de roman yazmak ne kadar zor birşey değil mi? Ben yazabilsem bile sıkılırım yarattığım karakterlerden sanırım. Hepsini öldürürüm sonunda. Offf!! Neyse roman niyetine bir dizi izleyeyim ben de... Peki şimdir birşey daha aklıma geldi; niye roman diyorlar göçebe, şen şakrak bazı vatandaşlarımıza?Hani çingene de derler ya...Neden? Çok saçma..

    4 Ocak 2009 Pazar

    Bir sürü haller içinde halim...lalala..

    Ben bir kış çocuğuyum, kış en sevdiğim mevsimdi bir zamanlar, ama o zaman karlı yollarda topuklularla yürümek zorunda değildim! Kar yağsın, ben bir elimde sıcak bir içecek bir elimde kitabım camın kenarında oturayım. Ara ara kitaptan başımı kaldırıp karı izleyeyim. Böyle olsun bu film, donarak sokaklarda yürümeye çalışan ben olmasın o filmin içinde!! Böyle romantik romantik yazdım ama hayatımda hiç bir zaman öyle karın yağışını izleyip de ah ne güzel diye hayallere dalmamışımdır. Hep böyle bir film karesi gibi bakıyorum ben hayatıma sanırım. Olmamış şeyleri oluyormuş gibi hayal ediyorum, ama aslında doğru kelime hayal etmek de değil, yani olsun diye bir isteğim de yok. Karışık oldu sanırım...Birşeyler olup bitiyor ama sanki ben izliyorum gibi bazen. Bazen de izlediğim dizi yada filmdeki ana karakter sanıyorum kendimi bir süreliğine...Herkes yapıyordur ama bunu değil mi? Pek orjinal olmadı bu. Ben bunu da hep yapıyorum, herkesten farklı bir hayatım var sanıyorum, bütün filmler, bütün kitaplar, bütün şarkılar, bütün şiirler sanki herkesten önce bana yazılmış. Bir tek ben bütünleşiyorum onlarla gibi gibi gibi...

    Yılbaşından hemen önce doğumgünümün olması sayesinde bir dolu hediyeye sahip oldum bir anda. Dünyanın en güzel yüzüklerinden biri benim oldu. Fotoğrafını koymadan duramam. Gerçi fotoğraf bir komik oldu böyle, ama üşendim sadece yüzüğü çekemem şimdi:) Şişko ellerime alyansımdan sonra yakışan tek yüzük o! Küpesi ve kolyesi de var tabii ki. Tekrar teşekkürler teşekkürler teşekkürler...Son sözcükleri birkaç kez söylemek bir hastalığın mı işaretiydi? Ne oluyor bana böyle?? Diğer hediyelerimin fotoğrafı yok, olsaydı onları da koyardım çünkü onlar da dünyanın en güzel hediyeleri. Bu arada daha önce hiç hediye almamış gibi niye böyle büyük bir sevinç yaşadım anlamadım:)



    Bugün hayatımın yeni bir evresini yaşayacağım yere gittim. Bir önceki sahibi boşaltırken hüzünlendiğini söyledi. Ben birgün oradan ayrıldığım zaman ondan daha çok hüzünleneceğim diye düşündüm onu dinlerken. Bu sefer başlangıçlar sevindiriyor, heyecanlandırıyor beni...Çok mutlu olacağım, çok sevileceğim bir hayat beni bekliyor, biliyorum..