24 Ocak 2009 Cumartesi

Bu aralar...


Hayat o kadar hızlı akıyor ki...Ben sanki sürekli ardından koşuyorum, yetişmeye çalışıyorum ona...Günler çok çabuk geçiyor, bir bakıyorum haftanın sonu gelmiş sonra o haftanın sonu da acaip çabuk geçiyor ve yeniden haftanın başı..Hani sonu daha yavaş geçse bir şikayetim olmayacak ama böyle cidden olmuyor:) Kitap okuyayım diyorum, onu okurken başka şeyleri kaçırıyormuşum gibi geliyo, bırakıyorum başka bir şeye atlıyorum bu sefer daha başka şeyler kaçıyor.Bakıyorum sonuçta hiçbirşey yapmamışım, günler geçmiş gitmiş. Böyle durdursam zamanı bir nefes alsam bir dinlensem de yarışa daha güçlü başlasam...Ama yok fırsat olmuyor!
Şu üstteki manzaraya bakıp iç geçiriyorum sürekli. Hatta iş arkadaşımla bilgisayarımızın (evet bir bilgisayarı paylaşıyoruz, hmm çok mu acayip??) arka planını bu fotoğraf yaptık. Birden karşımıza çıkınca neredeyiz biz napıyoruz burada moduna giriyoruz ama hayat (!) hemen öne geçiyor. Gerçi ben iki-üç ay sonra oralarda olacağımı düşlüyorum ama izin hakkım çok az olacağından mümkün olmayacak herhalde. Olsun ben çok güzel yerler keşfettim oralara gidip bu açığı kapatıcam. Buradan ilgililere duyurulur:)

Not: Şu üstteki fotoğraf için "bora bora" yazıyoruz google a sonra görsellere basıyoruz, bu ve daha fazlası, daha acı çektireni, daha kıskandıranı karşımıza çıkıyor. Gerçi ben sıkılırım orada 1 haftadan sonra hıh (buna da züğürt tesellisi diyoruz)!

19 Ocak 2009 Pazartesi

Güvercin

Nasıl olur da bir insan hiç tanımadığı masum birinin ölümünden hatta öldürülmesinden "zevk" alabilir? İnsan diyebilir miyiz ona? Ve ben üzülmekten, kızmaktan başka birşey neden yapamıyorum? Sürekli hayata, kendime karşı sorularım var işte böyle..Sorgulamayı bırakabilir miyim bir gün bilmiyorum...Bırakmak da istemiyorum sanırım...

Ne kadar üzücü bir gün olsa da bugün güzel şeylerin de varlığını anımsadığım anlar oldu. Çok yakınımdan çok güzel bir e-mail aldım. O yazmamış ama duygularını bu kadar güzel dile getiremezdi başka hiçbir yazı. "30'undan sonra yapamadığın tek şey: Dostluk" yazının başlığı. Belki size de gelmiştir okumuşsunuzdur. Ne zamandır dostluk, sevgi, aşk üstüne yazılmış klişe forward maillere benzemeyen bir yazı okumamıştım. Belki de klişedir yine de ama bana öyle gelmemiştir. Gerçekten hayatta kendimi şanslı hissettiğim konulardan birisidir dostlarım, arkadaş çevrem. Yanlarında hala lisedeymişim gibi hissedebildiğim için, kendimi hiç saklamadan gösterebildiğim için, onlarla beraber istediğim kadar saçmalayabildiğim için, hayatım onlarla daha anlamlı olduğu için, zor anları atlatabilmenin tek yolunun onlar olduğunu bildiğim için onları çok seviyorum! Daha bir sürü neden sayabilirim tabi ki.. İpek Ongun tadında bir yazı oldu bu ama ben sanırım birini sevdiğimi çok utanarak ne diyeceğimi bilemeyerek söyleyebiliyorum, hatta yazabiliyorum sadece:) Hatta lise yıllarından beri sakladığım kolimde duran, birbirimize sürekli hastalıklı bir şekilde bunu ifade ettiğimiz mektuplar da bunun en güzel göstergesidir:) Seviyorum sizi, iyi ki varsınız!

14 Ocak 2009 Çarşamba

En güzel hediye hayat!

Başlıkta yer alan, sabah şekerleri kıvamındaki sözü bugün bir yerde görmüştüm ama hatırlayamıyorum ama bütün gün aynen bu modda dolaştım. Bugün hava ne güzeldi değil mi? Ya da ben mi güzel hissettim ki..Öğle tatilinde kalabalık bir caddede yürüme şansım olduğu için çok mutlu oldum bugün. Aldığım çikolatalar tek kelimeyle mükemmel çıktı diye de çok mutlu oldum. Sonra, bir sürü kitap aldım kendime, onlar için de çok mutlu hissettim diyeceğim ve baygınlık geçirmenize neden olacağım biliyorum:) Ama bugün mutlu hissetme günüm. Sürekli söylenen, insanların ruhunu emen -bir nevi duygusal vampir- bir insana dönüştüğümü düşünüyorum son günlerde. Şimdi beni tanıyanlar "Sadece son günlerde mi??" diye düşünebilir tabi:) Ama sürekli söylenebilme olasılığımın yüksek olduğu durumlarla karşılaşıyorum gerçekten, yoksa uydurmuyorum ben.

Bu kadar mutlu geçen günümün akşam vakitlerinde ne oldu mesela hemen söyleyeyim. Çok severek aldığım (aa bu da mutlu olduğum durumlardan biriydi unutmuşum), eve gelirken yol boyunca kafamda bir sürü kombinasyonunu yaptığım pantolonlarımın biraz, hatta 1 beden kadar bana dar olduğunu farkettim. Annem çok eğlendi bu durumla, aa kocaman p.p.n varmış senin, nasıl aldın bunları diyerek kahkahalar attı. Ama orada tam olmuştu, aynaları da göz yanıltıcı değildi, hem sevgili Merve o tür aynaların çok pahalı olduğunu heryerde olamayacağını söylemişti. İşte bu tür yakınmaları yapmamam mümkün mü? Dikkat ederseniz asla kilo vermeliyim ondan bu pantolonlar olmadı diye bir çıkarımda bulunmuyorum. Ondan niyeyse hiç şikayet etmiyorum. Artık kilolarımla yaşamayı seviyorum demek ki:) Yazık bana ama her zaman şu yukarıdaki fotoğraftaki sarışın kız ben oluyorum. Diğeri gibi gıcıklık yapmak istiyorum ben oysa ki:)

8 Ocak 2009 Perşembe

"..."

Şiir sevmezdim ben eskiden ya da öyle sanırdım. Bir Nazımı bilirdim, onunkileri sevdiğim için şiir yazmıyormuş gibi gelirdi sanki o...Seviyorum ya, ben toz konduramam birini sevdim mi...Her yaptığı her söylediği güzeldir ben seviyorsam, hakkında kötü söz diyen olursa sanki bana söylenmiş gibi kırılırım, savunmaya geçerim...Neyse dedim ya şiir sevmez sanıyordum kendimi, sonra başkalarını da keşfettim...Anladım ki seviyormuşum ben duygu kokan her sözü..Özdemir Asaf mesela..Bugün de bütün gün aklımdaydı dizeleri. Bir insan nasıl bu kadar güzel kelime oyunları yapar, nasıl bu kadar az sözle bu kadar yoğun duygular anlatır şaşırıyorum her okuduğumda..Bugün daha önce okumadığım

"bir bakmışsın saat üç
bir bakmışsın saat hiç"

dizesiyle karşılaştım da oradan geldim buraya..Ama en meşhurlarından biri " yalnızlık paylaşılmaz paylaşılırsa yalnızlık olmaz" vardır ya ona katılmıyorum pek...Bir şarkı sözünün dediği gibi "bu yalnızlığı bir başına taşırken olmuyor" ...Evet yalnızlık biriyle beraber de taşınabilir, paylaşılabilir yani..hatta paylaşılırsa daha kolay olur hayat o zaman..tek başına taşınmamalı işte bu yüzden...

5 Ocak 2009 Pazartesi

Zaman zaman...

Bütün gün sıcacık yatağıma uzanıp bir roman okumanın hayalini kurmuşken, o sıcacık yatağa yatıp romanın kapağını açınca aslında onun bir söyleşi olduğunu keşfetmem ne kadar sinir bozucu anlatamam!! Yatağımdan bile soğudum farkederseniz. Üçüncü tekil şahsa ait artık benim için o yatak ve roman. Sürekli hakkında hiçbirşey bilmediğim kitaplar alırsan sonu böyle olur işte. Okumayacağım o kitabı. Küstüm. Ben roman okumak istiyorum. Böyle bir solukta okunacak bir roman...Pembe dizi bile olabilir...İçinde kaybolayım yeter. Bir de şimdi düşündüm de roman yazmak ne kadar zor birşey değil mi? Ben yazabilsem bile sıkılırım yarattığım karakterlerden sanırım. Hepsini öldürürüm sonunda. Offf!! Neyse roman niyetine bir dizi izleyeyim ben de... Peki şimdir birşey daha aklıma geldi; niye roman diyorlar göçebe, şen şakrak bazı vatandaşlarımıza?Hani çingene de derler ya...Neden? Çok saçma..

4 Ocak 2009 Pazar

Bir sürü haller içinde halim...lalala..

Ben bir kış çocuğuyum, kış en sevdiğim mevsimdi bir zamanlar, ama o zaman karlı yollarda topuklularla yürümek zorunda değildim! Kar yağsın, ben bir elimde sıcak bir içecek bir elimde kitabım camın kenarında oturayım. Ara ara kitaptan başımı kaldırıp karı izleyeyim. Böyle olsun bu film, donarak sokaklarda yürümeye çalışan ben olmasın o filmin içinde!! Böyle romantik romantik yazdım ama hayatımda hiç bir zaman öyle karın yağışını izleyip de ah ne güzel diye hayallere dalmamışımdır. Hep böyle bir film karesi gibi bakıyorum ben hayatıma sanırım. Olmamış şeyleri oluyormuş gibi hayal ediyorum, ama aslında doğru kelime hayal etmek de değil, yani olsun diye bir isteğim de yok. Karışık oldu sanırım...Birşeyler olup bitiyor ama sanki ben izliyorum gibi bazen. Bazen de izlediğim dizi yada filmdeki ana karakter sanıyorum kendimi bir süreliğine...Herkes yapıyordur ama bunu değil mi? Pek orjinal olmadı bu. Ben bunu da hep yapıyorum, herkesten farklı bir hayatım var sanıyorum, bütün filmler, bütün kitaplar, bütün şarkılar, bütün şiirler sanki herkesten önce bana yazılmış. Bir tek ben bütünleşiyorum onlarla gibi gibi gibi...

Yılbaşından hemen önce doğumgünümün olması sayesinde bir dolu hediyeye sahip oldum bir anda. Dünyanın en güzel yüzüklerinden biri benim oldu. Fotoğrafını koymadan duramam. Gerçi fotoğraf bir komik oldu böyle, ama üşendim sadece yüzüğü çekemem şimdi:) Şişko ellerime alyansımdan sonra yakışan tek yüzük o! Küpesi ve kolyesi de var tabii ki. Tekrar teşekkürler teşekkürler teşekkürler...Son sözcükleri birkaç kez söylemek bir hastalığın mı işaretiydi? Ne oluyor bana böyle?? Diğer hediyelerimin fotoğrafı yok, olsaydı onları da koyardım çünkü onlar da dünyanın en güzel hediyeleri. Bu arada daha önce hiç hediye almamış gibi niye böyle büyük bir sevinç yaşadım anlamadım:)



Bugün hayatımın yeni bir evresini yaşayacağım yere gittim. Bir önceki sahibi boşaltırken hüzünlendiğini söyledi. Ben birgün oradan ayrıldığım zaman ondan daha çok hüzünleneceğim diye düşündüm onu dinlerken. Bu sefer başlangıçlar sevindiriyor, heyecanlandırıyor beni...Çok mutlu olacağım, çok sevileceğim bir hayat beni bekliyor, biliyorum..